• img
    Yükleniyor...

Meclis’in “tutuklu” vekili: Can Atalay Dosyası

Gezi Parkı davasında tutuklu bulunan Can Atalay, 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri’nde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilerek mazbatasını almış ancak tahliyesi gerçekleşmediği için TBMM’de yemin edememiş ve görevine başlayamamıştı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi de, 28 Eylül’de Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu 4 sanığın 18’er yıl hapis cezalarını onama kararı vermişti.

Avukatlarının yaptığı başvuru sonucunda, 25 Ekim’de Anayasa Mahkemesi ise Can Atalay hakkında ‘seçilme hakkı’ ve ‘kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı’ yönlerinden hak ihlali kararı verdi. Ancak, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye kararı verilmeden dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi tartışmalara başka bir boyut kazandırdı.

Ne Olmuştu?

Can Atalay, 14 Mayıs’ta yapılan milletvekilliği seçimlerinde, 28. Dönem Hatay Milletvekili seçildi. Atalay’ın mazbatası, avukatları tarafından Hatay Adliyesi’nden alınmış, ardından tahliyesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurulmuştu. Atalay’ın avukatı Özgür Urfa, dosyanın Başsavcılık tarafından, kararı verecek olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmemesine ve kendilerine hiç bir açıklama yapılmamasına tepki göstermişti.

Aynı zamanda TİP Parti Meclisi üyesi olan Urfa, seçilmiş bir milletvekilinin tutuklu bulunmasının hukuki ve anayasal açıdan sorun teşkil ettiğini savunuyordu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve yeni dönem TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ise daha önce yaptığı açıklamalarda, TBMM Başkanlığı’nın Yargıtay kararına göre hareket edeceğini belirtmişti.

Bakan Tunç, konunun Adalet Bakanlığı’nın inisiyatifinde olmadığını, ilgili yargı sürecinin devam ettiğini söylemiş ve TBMM Başkanlığı’na yapılan başvurular neticesinde, gelen cevaplara göre hareket edileceğini dile getirmişti.

Tunç, aynı zamanda 1 Ekim TBMM’nin 28. Dönem 2. Yasama Yılı açılışında düzenlenen resepsiyonda şu ifadelerde bulunmuştu:

“Anayasamızın 83’üncü maddesinde 'Bir milletvekili sorguya çekilemez, sorgulanamaz, yargılanamaz' cümlesi var ancak yargı bir karar verdi ve bu karara hepimiz saygı duyacağız. Karar elbette ki eleştirilebilir ama 'Kararı kabul etmiyoruz. niteliğindeki ifadeler demokratik hukuk devletinde olmaz.

'Dokunulmazlık kapsamında mıdır' tartışması var. Anayasamızın 83’üncü maddesinde 'Bir milletvekili sorguya çekilemez, sorgulanamaz, yargılanamaz' cümlesi var ama alttaki fıkraları okumayanlar, sadece dokunulmazlığın o fıkradan ibaret olduğunu zannediyorlar. Aşağıdaki fıkraları okuduğumuz zaman ‘seçimden önce soruşturmasına başlanmak kaydıyla.’ ifadeleri yer alıyor.

Gezi Davası seçimden önce soruşturmasına başlanmış. Bu suç anayasal düzen kapsamında. Burada Yargıtay bu gerekçelerle dokunulmazlık kapsamında olmadığını, yargılamaya devam edeceğini belirtti ve sonuçta bir karar verdi. Kesin hüküm teşkil ediyor. Kesin hükmün sonuçları da Anayasamızın 84’üncü maddesinde düzenlenmiş, 84’üncü maddede kesin hükmün Genel Kurul’da okunmasıyla birlikte milletvekilliği düşüyor." 

Yargıtay Kararı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Atalay’ın avukatının yargılamanın durması ve tahliyesine yönelik talebini Temmuz ayında karara bağlamıştı. Karara göre, şartlar oluşmadığı gerekçesiyle Atalay’ın tahliye ve hakkındaki yargılamanın durması istemi reddedilmişti.

Daha sonra daire, 28 Eylül tarihli kararında Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu 4 sanığın 18’er yıl hapis cezalarını onadı.

Yargıtay kararında şu gerekçelere yer verildi:

"Gezi Parkı eylemlerinin gerçekleştirilmesindeki organizasyonda baş aktör olan ve bu eylemleri finanse eden diğer sanık Osman Kavala ile de irtibatlı olarak birlikte hareket ettikleri anlaşılmakla, bu şekilde vuku bulan eylemleri, TCK'nın 312/1. ve 37/1. maddeleri kapsamında hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçunu oluşturduğu halde, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde düşülen yanılgı sonucu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye yardım suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır."

Anayasa Mahkemesi Kararı

Yargıtay’ın onama kararının ardından ise Atalay’ın avukatları, “seçilme ve siyasi faaliyette bulunma” hakkının ve tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle “kişi hürriyeti ve güvenliği” hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu; Anayasa Mahkemesi de 25 Ekim’de Hatay Milletvekili Can Atalay’ın ‘seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı’ ve ‘kişi hürriyeti ve güvenliği’ yönlerinden haklarının ihlal edildiğine karar verdi. 5 üyenin ‘ret’ oyu kullandığı, 9 üyenin ise ‘hak ihlali’ yönünde oy kullandığı kararda, özetle şu gerekçe yer aldı:

"Başvurucunun, 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan genel seçimlerde milletvekili seçilmesi nedeniyle -seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkını koruyan temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenleme yapılmadığı müddetçe- yasama dokunulmazlığından yararlanmaya başladığı açıktır. Bu durumda başvurucunun tahliye talebine rağmen tutulmaya devam ettirilmesinin Anayasa'nın 83. maddesiyle bağdaşmadığının kabulü gerekir."

Dosya Yeniden Yargıtay'da

AYM’nin bu kararının, Can Atalay’ın tahliyesinin önünü açması bekleniyordu. Fakat, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a göndermesi, tartışmalara yeni bir boyut kazandırdı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçesinde, “25 Nisan 2022 tarihli kararla Can Atalay’ın 18 yıl hapis cezasına çarptırıldığını, yapılan istinaf başvurusunun esastan reddedildiğini ve diğer dava süreçleri hatırlatılarak AYM’nin 25 Ekim’de aldığı hak ihlalleri kararının yerel mahkeme kararına ilişkin olmadığını” belirtti.

Hukukçulara göre, bu durumda Yargıtay’ın iki seçeneği bulunuyor. Eğer dosya kabul edilirse, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararını görüşerek buna dair karara varması beklenecek. Ancak dosya kabul de edilmeyebilir. Bu durumda, dosya yeniden yerel mahkemeye gönderilebilir; ihlal kararı uygulanmaz ve AYM’ye yeniden başvuru yapılması gerekir.

Siyasiler, Hukukçular ve Sivil Toplum Ne Dedi?

Özetle Can Atalay’ın tutukluluğu ve milletvekilliği durumu geniş bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Peki bu süreci siyasiler, hukukçular ve sivil toplum nasıl değerlendirdi, yapılan açıklamalardan bazıları şöyle:

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç: Yargı sürecini bekleyeceğiz

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, AYM’nin Atalay kararı ve dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi hakkında, gelinen noktaya ilişkin “yargı sürecini bekleyeceğiz” derken, şunları söylüyor:

"Burada yargıyı ilgilendiren bir durum söz konusu. Anayasa Mahkemesi kararından sonra ilk derece mahkemesi Anayasa Mahkemesi'ne konu bireysel başvurunun Yargıtay sürecinde sonuçlandığı ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin verdiği karar neticesinde olduğu düşüncesiyle yerel mahkeme başkanı dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gönderdi. Şimdi yargının önündeki konuyla ilgili olarak Adalet Bakanı'nın yorum yapması tabii ki mümkün değil. Yargı, bağımsız, tarafsız en doğru kararı verecektir. Ancak şunu ifade edelim; Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde herkes anayasayla ve kanunlarla bağlıdır. Dolayısıyla bağlı olduğumuz anayasadan almayan yetkiyi hiçbir kimse ya da hiçbir organ kullanamaz. O nedenle yorum farkıyla anayasanın bazı maddelerinin yok sayılması da anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla hep beraber yargı sürecini bekleyeceğiz. Bu yargı süreci sonucunda verilecek karara da saygı duyacağız."

Kurtulmuş: Karar bir an evvel verilmeli

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da, AYM kararının ardından yaptığı açıklamada “Anayasa Mahkemesi’nin kararı ortadadır. Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra ilgili mahkeme de kararını verecek ve Meclis de gereğini yerine getirecektir” dedi.

Geçtiğimiz Haziran ayında, TBMM Başkanlığı için siyasi parti gruplarına yaptığı ziyaret sırasında da Kurtulmuş, şu ifadelerde bulunmuştu:

               “Bu konuda şu anda devam eden bir mahkeme süreci var. Tutuklu olan bir kişiden bahsediliyor. Ümit ediyorum ki en kısa süre içerisinde mahkeme kararını verir. Öncelikle şahsın tutukluluk halinin bitmesi, kararın bir an evvel verilmesi lazım. Bizim baştan beri söylediğimiz şey yargının adil olmasının temel prensiplerinden biri mümkün olduğu kadar kısa süre içinde kararını vermesidir. Biz kararın bir an evvel kesinleşmesini temenni ederiz."

CHP'nin Atalay Ziyareti

CHP heyeti de Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, 6 Ekim’de Can Atalay, Osman Kavala ve Tayfun Kahraman’ı ziyaret etmiş, Kılıçdaroğlu ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, Yargıtay’ı “yürütmeden talimat almakla” suçlamıştı:

“Halkın seçtiği bir milletvekili; anayasaya, hukuka, demokrasiye aykırı olarak hapiste tutuluyorsa bir sorun var demektir."

Saadet Partili Çalışkan: ‘Biz TBMM’yi Tanımıyoruz’ demek

Saadet Partisi Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan da Eylül ayında Eskişehir’e yaptığı ziyaret sırasında, Atalay’ın tahliye edilmemesine şöyle tepki göstermişti:

                “Seçimden sonra da halkın iradesi gasp edilerek, TBMM’de bile milletvekili olduğu TBMM başkanlığı tarafından ilan edildi ve bir komisyona üye olarak seçildi. Yani bugün biz, bu şahsın parlamentoya gelmesine izin vermiyoruz’ demek ‘biz, TBMM’yi tanımıyoruz’ demek. ‘Biz anayasayı, yasaları tanımıyoruz’ demek.”

Barolar Birliği: AYM kararının yerine getirilmemiş olması görevi kötüye kullanma

Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararının ardından yayınladığı duyuruda, Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmemesinin görevi kötüye kullanmak olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olması nedeniyle; Milletvekili Can Atalay’ın kararın verildiği 25 Ekim 2023 tarihinden itibaren cezaevinden salıverilmemiş olması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının tekrar ihlali demektir. Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmemiş olması ayrıca görevi kötüye kullanmadır.

Yargı organlarının ortada apaçık duran Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Milletvekili seçilmiş Can Atalay’ın hak ve özgürlüklerini kısıtlamayı sürdüren bir tutum içinde olması hukuka aykırıdır ve hiçbir mazereti olamaz.

Milletvekili Can Atalay serbest bırakılmalıdır."

“Demokrasinin en temel şartı olan seçim sonuçlarının işletilmesi..”

Atalay’ın serbest bırakılması gerektiğine dair daha önce yapılan çağrılardan bir tanesi de, Türkiye Barolar Birliği ve 54 baro tarafından 8 Eylül’de Anayasa Mahkemesi’nin önünde düzenlenen basın açıklamasıydı.

Hatay Barosu Başkanı Avukat Hüseyin Cihat Açıkalın, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa’yı ihlal ettiğini söyleyerek şunları ifade etmişti:

“Bir hukuk devletinde herhangi bir kurum veya kişi beğenmediği ya da uygun görmediği bir yasa hükmünü beğenmediğini ya da yanlış bulduğunu söyleyebilir. Fakat hukuk devletinde mahkeme kararlarına uymama söz konusu olamaz…"

Eyleme katılan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan da Atalay’ın bulunması gereken yerin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu söyleyerek şöyle demişti:

“Meslektaşımız milletvekili Can Atalay’ın olması gereken yer demir parmaklıkların arkası değil, milletin Meclisidir. Demokrasinin en temel şartı olan seçim sonuçlarının işletilmesi, sandıktan çıkan seçmen iradesinin hayata geçirilmesi için, seçmenin ve meslektaşımızın sesi olmaya ve hukuk mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz."

Ersan Şen: Yargıtay, tahliye kararı veremez

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyayı Yargıtay’a göndermesinin ardından ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen ise X hesabından yaptığı paylaşımda, Yargıtay’ın bu konuda karar veremeyeceğini dile getirirken şunları kaydetti:

“Yargıtay; Can Atalay dosyasında CMK m.104/3 uyarınca tahliye kararı veremez, çünkü dosyaya bakma yetkisi bulunmamaktadır. Karar gereği için usulüne uygun olarak Yargıtay'a gönderilmediğinden, dosya incelemeksizin mahalline iade edilmelidir.

Can Atalay'ın, İlk Derece Mahkemesinin bu kararına karşı itiraz etme hakkı vardır. Anayasa Mahkemesi'nin kesin nitelik taşıyan ihlal kararının gereği, kararın gönderildiği İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmelidir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı sınırlandırıldığından, ihlal kararının gereğinin bir an önce yerine getirilmesi uygun olacaktır.

Açık kaynağa yansıyan karar incelendiğinde; her ne kadar tepesinde mahkeme adı yazsa da usule uygun bir karar verilmediği, gönderme yazısının sadece Mahkeme Başkanı tarafından imzalandığı, üyelerin imzalarının bulunmadığı, bu nedenle ortada itirazı kabil kararı olmadığı söylense de, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kısıtlı olduğu için, bunun bir karar olarak kabulü ile gönderme yazısına karşı itiraz yoluna gidilebilmelidir.

Bu konuda yetkisi olmayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi de işlem yapmaksızın dosyayı iade ettiğinde, sorun büyüyecek, mağduriyet artacak, Anayasa m.138, m.148 ile 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin gereği yerine getirilmemiş olacaktır."

Uluslararası Af Örgütü’nden Serbest Bırakılmalı Çağrısı

Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye temsilcileri de 25 Nisan’da, Gezi Davası tutuklusu yedi kişiyi ziyaret etmişti. Ziyaretin ardından yapılan açıklamalarda, Gezi davası tutukluların serbest bırakılması çağrısı yapılmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı üzerine ise bir açıklama yayımlayan Uluslararası Af Örgütü Avrupa, Balkanlar ve Türkiye Araştırma Direktörü Dinushika Dissanayake şunları dedi:

“Can Atalay hiç tutuklanmamalıydı; bu nedenle, bugünkü karar gecikmiş olsa da son derece memnuniyet vericidir. Karar aynı zamanda uzun zamandır bildiğimiz bir gerçeği, yani Atalay’ın özgürlük hakkının ihlal edildiğini doğruluyor. Can Atalay derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılmalıdır."

İnsan Hakları İzleme Örgütü Açıklaması

İnsan Hakları İzleme Örgütü de Temmuz ayında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdiği tebliğnameye tepki göstermişti. Tebliğnamede, Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi'nin hapis cezalarının onanması, Mücella Yapıcı hakkındaki kararın bozulması talep edilmişti.

Yapılan açıklamada, tebliğnamenin hukuki gerekçelerden yoksun olduğu belirtilerek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kavala’nın serbest bırakılmasını emreden ve davada sunulan delillerin tümüyle dayanaksız olduğunu tespit eden iki bağlayıcı kararını ve dava nedeniyle Türkiye aleyhine devam eden Avrupa Konseyi ihlal prosedürünü hiçe saydığı kaydedilmişti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya Direktörü Hugh Williamson, ayrıca şunları ifade etmişti:

"Savcılar ve mahkemeler suç iddiaları ile ilgili delilleri incelemek yerine komplo teorilerine ve soyut isnatlara dayandıklarında, ceza hukukunun en temel ilkelerini ihlal etmiş olurlar."

Sonuç Yerine

Geldiğimiz noktada, Can Atalay’a ilişkin yargı süreci bugün hala devam ediyor. Çeşitli siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarının da yaptığı açıklamalar, süreci daha farklı bir yerden izlememize neden oluyor. Atalay’ın tahliyesine ilişkin muhalefetten, uluslararası sivil toplumun ve meslek odalarının bir kısmından ‘serbest bırakılmalı’ çağrısı yapılırken; iktidardan ise yargı sürecinin bittiği takdirde Meclis’in buna göre hareket edeceğine dair açıklamalar geliyor. Kısacası Atalay’a ilişkin tartışmalı yargı sürecinde gözler şu an için yeniden Yargıtay kararında.

Öte yandan, Türkiye İşçi Partisi’nin kararı protesto amacıyla 1 Ekim’de Hatay’dan Ankara’ya doğru başlattığı ‘özgürlük yürüyüşü’ de Ankara’da düzenlenen mitingle son bulurken, Türkiye İşçi Partililer, Atalay’ın serbest bırakılması talebiyle Çağlayan Adliyesi’nde nöbete başlamış durumda.