27. Dönem 6. yasama yılı, 1 Ekim 2022 Cumartesi günü çalışmalarına başladı. TBMM’nin gündeminde, geçen yasama yılında görüşmeleri ertelenen, iktidarın “dezenformasyonla mücadele” gerekçesiyle hazırlanan, ilk kez ‘dezenformasyon suçunu tanımlayan ve ‘Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ adıyla Başkanlığa verilen teklif bulunuyor. AKP ve MHP’nin imzasıyla Meclis’e sunulan ve görüşmeleri yarım kalan teklif, Adalet Komisyonu’nda kabul edildikten sonra Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesi ertelenince tepkiler kısa süreliğine de olsa dinmişti. Teklif 4 Ekim Salı günü gerçekleşen Genel Kurul’da yeniden gündeme gelerek görüşülmeye başlandı.
Teklif, “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayanların" 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını öngörüyor. Bunun yanı sıra teklif yasalaşırsa, internet haber siteleri de basın yasasına tabi olacak.
Türk basın tarihinin başlangıç noktası Takvim-i Vekayi
Basın tarihi ile yapılmış çeşitli araştırmalara bakıldığında, ‘Türk Basın Tarihi öyküsü bir anlamda Türk Demokrasi Tarihinin de öyküsüdür’ değerlendirmeleri dikkat çekiyor. Gerçekten de basın, bugünkü adıyla ‘medya’, toplumsal ve siyasi hayatın ve demokrasi tarihinin önemli aktörlerinden biri haline gelmiş durumda.
Çeşitli kaynaklara göre, Türk Basın Tarihi’nin başlangıç noktası Takvim-i Vekayi olarak kabul edilebilir. 1831'de Takvim-i Vekayi adıyla ilk resmî gazete yayınlanmaya başladı. Ceride-i Havadis ise Türk basın tarihinin yarı resmî olan ilk Türkçe gazetesi olarak kabul edilebilir. Bunun yanı sıra, özel girişimle yayımlanan ilk gazete ise Agâh Efendi ile Şinasi’nin girişimleriyle 1860 yılında basılan Tercüman-ı Ahval gazetesidir. Daha sonra da kamuoyunun önemini her şeyin üstünde tutan ve Yeni Osmanlılar Cemiyetinin sözcüsü durumuna gelen Tasvir-i Efkâr, 1862 yılında yayımlanmış daha sonra da Muhbir, İbret, Ulum, Hürriyet ve Sabah gibi gazeteler, vatandaşla buluşmuştu.
Kurtuluş Savaşı döneminde ise Hâkimiyet-i Milliye ve İrade-i Milliye gazeteleri ön plana çıkmıştır. Özetle Cumhuriyet Döneminde Türk Basın hayatı, bazı hukukî, mali ve personel problemlerine karşın yaklaşık beş milyon civarında satılan ve sayısı otuzun üzerinde olan günlük gazete ile rakamlar istenilen düzeyde olmasa da önemli gelişmeler kaydetmiştir.
Basına yönelik kısıtlamalar
Basının gelişmesi ve hızla büyümesi, hükümetlerin yayınları kontrol etme isteğine ve gerekli önlemleri alma girişimlerine neden olmuştu. Örneğin, II. Meşrutiyet döneminde, hükümete devletin güvenliğini bozacak ve ayaklanmaya teşvik edecek yayında bulunan gazeteleri, açılacak dava sonuçlanıncaya kadar kapatma yetkisi verilmişti. Bu sansür kanunu Mayıs 1912’de Gazi Muhtar Paşa kabinesi tarafından kaldırılmış, ancak 1913 yılında Bâb-ı Ali Baskını ile tekrar konulmuştu. Daha sonra yeniden kaldırılması düşünülürken, I. Dünya Savaşı başladığında bundan vazgeçilmişti.
1877-1908 yılları arasında ivme kazanan basına yönelik kısıtlamalar, 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ile birlikte azalmış ve gazeteler sansürsüz yayına başlamıştı. 31 Mart hadisesi sonrasında iktidarını sağlamlaştıran İttihat ve Terakki yönetiminin, hem basına geniş özgürlük tanımak, hem de İttihat ve Terakki karşıtı gazetelerin yayınını önlemek gibi iki amaca yönelik hazırlamış olduğu nizamnameyi, 1909’da yürürlüğe koyması ile sansür, 1908– 1909 yılları haricinde, varlığını 1923’te İstanbul’un tamamen kurtarılmasına kadar resmen hissettirmişti.
‘Dezenformasyon Yasa Teklifi’ne ilişkin bilgi notumuzu okumak için TIKLAYIN
|
Denge ve Denetleme Ağı tarafından hazırlanan ‘Dünyada Sosyal Medya Düzenlemelerine Karşılaştırmalı Bakış Ve Türkiye İçin Somut Öneriler Raporu’nu okumak için TIKLAYIN |